-
1 exceller
-
2 meilleur
Idaha iyi◊Ce plat est meilleur froid. — Bu yemeği soğuk yemek daha iyidir.
◊Il est meilleur que moi en anglais. — İngilizcede benden daha iyidir.
IIn m fpersonne supérieure en iyi◊Elle est la meilleure dans cette discipline. — Bu dalda en iyisi o bayandır.
il fait meilleur hava daha iyi -
3 se porter
-
4 être
Iv i1 indique l'état bir şeyin hali2 être à qqn birinin olmak◊Ce sac est à moi. — Bu çanta benim.
3 aller (au passé) gitmiş olmak◊J'ai été à New York deux fois. — New York'a iki kere gittim.
4 être pour / contre qqch bir şeyden yana olmak5 c'est... / ce sont... -dir◊C'est mon ami. — O benim arkadaşımdır.
◊Ce sont mes livres. — Bunlar benim kitaplarımdır.
6 est-ce que... acaba7 il était une fois... bir varmış, bir yokmuş...IIv aux◊Elle est partie. — Bayan gitti.
◊Nous nous sommes retrouvés dans un café. — Bir kahvede buluştuk.
n m1 varlık [vaɾ'ɫɯk]◊2 kimse ['cimse] -
5 meilleure
Idaha iyi◊Ce plat est meilleur froid. — Bu yemeği soğuk yemek daha iyidir.
◊Il est meilleur que moi en anglais. — İngilizcede benden daha iyidir.
IIn m fpersonne supérieure en iyi◊Elle est la meilleure dans cette discipline. — Bu dalda en iyisi o bayandır.
-
6 santé
n f1 sağlık [saː'ɫɯk]◊être en bonne / mauvaise santé — sağlığı iyi olmak
2 (à votre) santé ! Sağlığınıza ! -
7 appréciation
-
8 base
-
9 condition
n f1 exigence koşul [ko'ʃuɫ]♦ à condition de / que şartıyla◊Il réussira à condition de travailler. — Çalışmak şartıyla başaracak.
◊J'accepte à condition que tu sois là. — Orada olman şartıyla kabul ediyorum.
2 les conditions durum3 état kondisyon [kondis'jon]4 toplumsal tabaka -
10 terme
n m1 son [son]2 à court / long terme kısa vadede3 à terme sonunda4 être en bons / mauvais termes avec qqn biriyle ilişkileri iyi olmak5 sözcük [sœz'ʤyc]6 en d'autres termes başka deyimle -
11 faire
Iv t1 fabriquer yapmak2 mesurer ölçüm değeri◊Cette table fait deux mètres de long. — Bu masa iki metre uzunluğundadır.
◊Ça fait vingt euros. — Yirmi euro ediyor.
3 égaler eder [e'deɾ]◊Deux et deux font quatre. — İki, iki daha dört eder.
4 exécuter bir şey yapmak5 effectuer meşgul olmak◊Je ne sais pas quoi faire. — Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
6 accomplir gerçekleştirmek7 avoir comme activité bir faaliyet, bir iş yapmak8 neden olmak◊Ce gâteau fait envie. — Bu pasta arzular uyandırıyor.
◊Ces vacances m'ont fait du bien. — Bu tatil bana iyi geldi.
♦ cela ne fait rien bir şey değil9 avoir comme aspect yapmak10 davranış [davɾa'nɯʃ]11 exprimer ifade etmek12 yol almak◊Nous avons déjà fait vingt kilomètres. — Şimdiden yirmi kilometre yol aldık.
IIv iyapmak, etmek◊Il a bien fait. — İyi etti.
◊Vous feriez mieux de rentrer. — Evinize dönseniz dha iyi edersiniz.
v imperszaman veya iklim gösterir◊Il fait nuit. — Gece oldu.
◊Il fait beau. — Hava güzel.
IVv auxcauser (suivi d'un inf.) neden olmak◊Fais-moi penser à lui téléphoner. — Ona telefon etmemi hatırlat.
-
12 vue
Ibien / mal vu iyi tanınmak◊Il est bien vu de tout le monde. — O herkes tarafından iyi biri olarak tanınır.
IIn f1 sens görme2 regard bakma♦ connaître qqn de vue - ile göz aşinalığı olmak3 panorama görünüm [ɟœɾy'nym]4 dessin, image resim, çizim [ʧi'zim]5 idée görüş [ɟœ'ɾyʃ]6 avoir des vues sur qqch ou qqn bir şeye, bir kimseye göz koymak7 à première vue ilk bakışta◊À première vue, cela semble simple. — İlk bakışta, bu basit görünüyor.
8 en vue de amacıyla9 avoir qqch en vue bir şeyi düşünmek -
13 bon
I1 qui convient iyi [i'ji]2 réussi güzel [ɟy'zel]◊Le repas était très bon. — Yemek çok güzeldi.
3 gentil, charitable iyi [i'ji]4 compétent iyi [i'ji]5 c'est bon ! Yeter !6 grand -den az olmayan7 pour de bon kesin olarak◊Il est parti pour de bon. — Dönmemecesine gitti.
II1 sentir bon hoş kokulu2 il fait bon buranın ısısı hoşn m1 gentil iyi insan2 avoir du bon iyi yanları olmakIVn mgeçici makbuz -
14 bien
I1 convenablement iyi [i'ji]2 très, beaucoup çok [ʧok]3 gerçekten ['ɟeɾʧecten]4 vouloir bien kabul◊Je veux bien t'aider. — Sana yardım etmeyi kabul ediyorum.
II1 satisfaisant iyi [i'ji]◊Le film était bien. — Film iyiydi.
2 en forme iyi [i'ji]3 à l'aise hoş [hoʃ]◊On est bien chez toi. — Senin evinde insan kendini hoş hissediyor.
4 être bien avec qqn biriyle iyi anlaşmak5 hoş [hoʃ]◊Ce n'est pas bien de mentir. — Yalan söylemek hoş değil.
6 güzel [ɟy'zel]◊Il est encore bien pour son âge. — Yaşına göre hâlâ yakışıklı.
n m1 moral iyilik [iji'lic]2 bienfait iyilik [iji'lic]◊Ce médicament m'a fait du bien. — Bu ilaç bana iyi geliyor.
3 richesse, propriété mal mülk -
15 mieux
I1 daha iyi◊Il fonctionne mieux que les autres. — Öbürlerinden daha iyi çalışıyor.
2 aimer mieux tercih etmekII1 préférable daha iyi◊C'est mieux comme ça. — Böylesi daha iyi.
2 santé daha sağlıklın m1 daha iyi olma durumu2 faire de son mieux elinden geleni yapmak -
16 relation
n f1 rapport ilişki [iliʃ'ci]2 contact ilişki [iliʃ'ci]3 personne tanıdık [tanɯ'dɯk]4 entre des pays ilişki [iliʃ'ci] -
17 s'assurer
-
18 valoir
Iv i1 coûter -etmek, -değerinde olmak◊Ce tableau vaut 5000 euros. — Bu resim 5000 euro değerinde.
◊Cet objet vaut cher. — Bu nesne değerli.
2 concerner geçerli olmak◊Cette règle vaut pour tous. — Bu kural herkes için geçerli
3 değmek◊Le voyage vaut la peine. — Bu yolculuğu yapmaya değer.
4 il vaut mieux yeğ olmak◊Il vaut mieux attendre. — Beklemek yeğdir.
◊Il vaut mieux que je parte. — Gitmem daha iyi.
5 faire valoir kabul ettirmekIIv tvaloir qqch à qqn birine bir şey getirmek◊Cela lui a valu des critiques. — Bu durum ona eleştiriler getirdi.
-
19 aller
Iv i1 se déplacer gitmek2 partir pour gitmek3 mener götürmek◊Ce chemin va au village. — Bu yol köye götürür.
4 İyi veya kötü olmak◊Ça va. — İyiyim.
◊Il va mieux. — Kendisi daha iyi.
5 convenir uymak◊Cette couleur ne lui va pas. — Bu renk ona uymuyor.
IIv auxgelecek zamanla ilgili◊Il va arriver d'une minute à l'autre. — Nerdeyse gelir.
◊Il va pleuvoir. — Yağmur yağacak.
n m1 trajet gidiş [ɟi'diʃ]◊J'ai voyagé debout à l'aller. — Gidişte ayakta yolculuk ettim.
2 billet gidiş bileti♦ un aller (et) retour gidiş dönüş bileti -
20 collant
I1 yapışan◊C'est une personne collante. — O yapışkan bir kişidir.
3 moulant iyi oturanIIn mkülotlu çorap
См. также в других словарях:
iyi olmak — 1) hastalıktan kurtulmak, iyileşmek 2) yerinde olmak 3) uygun gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi — sf. 1) İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum. F. R. Atay 2) Bol, yararlı, kazançlı İyi yağmur yağdı. 3) Çok İyi para kazandı. 4) Uğurlu, hayırlı, iyilik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi gelmek — 1) yaramak Ağrılarıma bu ilaç iyi geldi. 2) giyecek, üstüne olmak, uygun olmak Palto üstüne iyi geldi. 3) uğurlu gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi gün dostu — is. Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller iyi gün dostu olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi gün dostu olmak — sadece iyi günlerde görünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iyi gitmek — 1) bir iş yolunda olmak 2) yakışmak Bu elbise size iyi gidiyor … Çağatay Osmanlı Sözlük
yağlı ballı olmak — araları çok iyi olmak, içli dışlı olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
karnı tok sırtı pek olmak — geçimi iyi olmak, para sıkıntısı olmamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
mazhar olmak — iyi bir şeye ermek, ulaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki baştan olmak — (bir şey) bir şey, her iki tarafın aynı şeyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerçekleştirilebilmek İyi geçim iki baştan olur … Çağatay Osmanlı Sözlük
adam olmak — 1) gelişmek, büyümek 2) iyi yetişmek, iyi bir duruma gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük